25 Kasım 2014 01:00

Kadın cinayetlerini önleyebilir miyiz?

Kadın cinayetlerini önleyebilir miyiz?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplum olarak bu soruyu kendimize sormalıyız. Bu soruya “evet”, “neden olmasın”, “bu kafayla zor” yanıtlarını duyar gibiyim.
Toplumsal sorunların ölüm vakalarıyla patladığı zaman algılandığı bir toplumda yaşıyoruz ne yazık ki! Tıpkı işçi ölümlerinde olduğu gibi. Ama daha vahimi, kadın cinayetlerinde bu kadarı bile olmuyor. Her yıl en yakınındaki erkekler, kocaları, kardeşleri ya da babaları tarafından öldürülen yüzlerce kadın olmasına karşın bir hükümet yetkilisinin ağzından bir şey duymadık henüz. Derin bir sessizlik.
Israrla olayların bireyselleştirildiğini ve sanki karı-koca arasında geçen özel bir olaymış(!) gibi sunulduğunu görüyoruz. Medya da öldürülen kadını kurbanlaştırma ve magazinleştirme işlevini görüyor. Böylece insanlara neredeyse çekirdek çitleyip olan biteni izleyin mesajı veriliyor. Bu tutum tam anlamıyla politik bir tutum.
Eğer ille de benzetmek gerekirse yaşanan her bir olay bir gerilim ve korku filmi gibi. Hani yakın zamanda kendisinden boşanmak isteyen karısını öldürdüğünde “karınızı neden öldürdünüz?” diye soran gazeteciye katilin “öldürme hakkımı kullandım” dediği öldürme olayı insanın kanını donduruyor. Tam bir korku filmi! Kadının çocuklarını görmek için geldiği gün cezaevinden bir günlük izin alıyor, kadını takip ediyor, bir süre sonra izlendiğini kadın fark ediyor, kaçıyor, tam evin kapısından girerken yakalanma tehlikesi yaşıyor, bir arbededen sonra kapıyı zorla kapatıyor ve kilitliyor, katil balkona tırmanıyor, balkon kapısını kırıyor, kadını 13 kez bıçaklıyor.
Her bir kadın cinayetinde yetkili birileri çıksın ve kınasın diye bekliyoruz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun da beş talebinden biri bu yönde, Cumhurbaşkanı, Başbakan’dan başlayarak siyasi liderlerin kadına yönelik şiddeti kınamasını talep ediyorlar. Çok basit ama aynı zamanda çok anlamı bir talep bu. Zira bu mühim şahsiyetlerden topluma verilen mesajlar tam tersi yönde.
AKP iktidarı aldığı politik tutum ile kadın düşmanlığını kurumsallaştırdı. Yapılan yasal düzenlemeler, söylemler, tutumlar… Gebe kadınların sokakta gezmemesinden üç-beş çocuk doğurmaya; “sabi”lere başörtüsü taktırmasından, çocuk yaşta evlilikleri aklamaya; kürtaj karşıtlığından aile planlaması hizmetlerinin sunulmayışına kadar pek çok uygulama ve lafla karşılaştık. Bu arada şunu da not düşelim, dünya üzerinde sağ görüş her zaman bu saydığım kadın sorunlarına muhafazakar tutum almıştır. Bugün örneğin ABD’de Cumhuriyetçilerin kürtaj karşıtı çalışmalarını görüyoruz, duyuyoruz . Türkiye ise sorun daha derin, AKP bunun üzerine Sünni İslamın kurallarını dayatıyor. Hidayet Şefkatli Tuksal’ın çok doğru bir tespiti var: günümüzün teknolojisini, bilimini, ekonomi bilgisini en güncel haliyle kullanan bu insanlar, iş kadın meselesine geldiğinde 1400 yıl öncesini yaşatmaya çalışıyorlar.
Konumuza geri dönersek, herkes, en başta da konuşmaları beklendiği halde susanlar, şunu çok iyi biliyor ki kadın cinayetleri buzdağının görünen yüzü. Tecavüze, cinsel tacize uğrayan, dayak yiyen, sözlü, ekonomik şiddete uğrayan kadınlar ise buzdağının suyun altında kalan kısmında. Bu ülkeyi yönetenler, siyasi parti liderleri, toplumun ileri gelenlerinin konuşmasını istemek de aslında Türkiye’deki kadın sorununa ilişkin politik bir tutum almaya davet etmektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa